Atatürk’ü Anmak
Her gün aklımızdan geçirdiğimiz, ülkenin olumsuz gidişatında her an yanımızda olsun dediğimiz, özlediğimiz bir lider için “Anma! Haftası” düzenlemek bana tuhaf geliyor. O’nu ebediyete uğurladığımız gün 10 Kasım. Peki O’nu 10 Kasıma taşıyan günler nasıl başladı? Bu günler 1937 yılının başlarına dayanır. Bacak kaşıntıları nedeniyle Yalova’da Termale giden Atatürk o esnada hastadır. Muayene sırasında, karaciğerinin üç parmak büyük olduğunu doktoru görür. Kati suretle dinlenmesi gerekir. Bir süre Yalova’da kalan Atatürk orada yapılan tedaviler, özellikle de dinlendiği için iyileşme belirtileri gösterir. Ancak Atatürk, bu iyileşme belirtilerini fırsat bilir, tam anlamı ile dinlenmeden, Yalova’dan Bursa’ya geçer. Çalışmaya devam eder. 1938 yılının Şubat ayında hastalığı iyice ilerlemiştir. Bütün hayatını, enerjisini, durup dinlenmeden memleketinin iyiliğine ve güzelliğine adayan, emeklerini cömertçe harcamış Atatürk, o tarihlerde ilk defa ‘Ben Hastayım’ demiştir. 1938 Mart ayında yurt dışından gelen doktorun yapmış olduğu muayenede, istirahatin mutlak olduğunu ifade etmiştir. Çünkü Atatürk çok hastadır. Fakat o günlerde, Hatay Sorunu had safhadadır. Kendisini iyi hissettiğini söyleyen Atatürk, Hatay meselesini istediği şekilde sonuçlandırmak için önce Mersin’e oradan Adana’ya, sonra da sınıra kadar seyahat etmeye karar vermiştir. Hatay meselesinin çözümünde Mustafa Kemal Atatürk ‘ün diplomatik becerisi, hastalığına rağmen gösterdiği olağanüstü gayreti asla inkar edilemez. 1937 senesinde Hatay, Anayasası ile birlikte ayrı bir devlet olarak varlığını sürdürmüş, 1938’de Hatay Devleti kabul edilmiştir. 1939 senesinde de Hatay Türkiye topraklarına dahil edilmiştir. Atatürk, Ülke meseleleri ve çözümleri için çok yorulmuştur. Dolmabahçe’ye geçerken küçük bir kriz atlatmıştır. 7 Eylül 1938’de Atatürk’ün rahatsızlığı iyice artmış, karnının şişliğinden dolayı hareket kabiliyeti oldukça azalmıştır. Mutlak yatak istirahatinin yanında konuşmaması, yanında konuşulmaması gerekmektedir. 21 Eylül’de karnından bir daha su alınır. 26 – 27 Eylül’de Atatürk ilk kez komaya girer. Komayı atlatan Atatürk bir an önce Ankara’ya gitmeyi istemiştir. Ancak doktorları buna izin vermemiştir. Hatta Atatürk hiddetlenerek, ‘Ne olacaksa Ankara’ da olsun’ demiştir. Hiddetlense bile, hem kendisi hemde buradaki doktorlar durumunun iyi olmadığının farkındalardır. Yurt dışından gelen iki profesör ile Atamız için her şey yapılıyordu. 16 Ekim 1938’de bir kriz daha geçirdi. 4 gün komada kaldı. Bu günlerden sonra iyileşme yönünde herhangi bir belirti olmadı. 9 – 10 Kasım gecesini rahatsız geçirmişti. Derin bir uykuda gibi yatıyor ve ölümü bekliyordu. 10 Kasım 1938 günü saat 9’u 5 geçe Atatürk gözlerini sonsuza kapattı. Liderim, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ölmüştü… 57 yıllık hayatında, daha 24 yaşında iken yüzbaşı rütbesi ile Şam’da 5.Ordunun emrinde görev yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurana kadar 18 yıl boyunca bir çok savaşa katılmış. Büyük Taarruz Muharebesinde, Başkomutan olarak ülkenin istiklali için savaşmış, muhteşem bir başarı elde etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra, ölene kadar geçen on beş yıllık süre içerisinde tek amacı Ülkesini muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak olmuştur. Hiç bir zaman şahsi çıkarlarını, ülkesinin çıkarlarının önünde tutmamıştır. Öldükten sonra da tüm mal varlığını Türk Tarih Kurumuna ve Türk Dil Kurumuna bağışlamıştır. 57 yıllık hayatının, 33 yılını sadece ve sadece halkı ve ülkesi için çalışarak geçirmiştir. Çalışmak sözü yetmez Çok çalışarak geçirmiştir. Ölümünün 84. yılında, kurduğu ülkesinin, yalnızlığına ve savruluşuna, Türk Halkının fakru zaruret içindeki haline O’nun çare olmasını her an düşünürken, isterken böyle bir lider için Anma Gününe gerek var mı? Her zaman özlem, sevgi, saygı ve minnettarlığım ile.Sonsuza Dek, Mustafa Kemal ATATÜRK Gülbin DAL
TARİGDER Kadının Sesi Koordinatörü