24 Temmuz 1908 ve CUMHURİYET’in 4. KOLORDUSU
24 Temmuz 1908; “GAZETELER HÜRDÜR, SANSÜR YASAKTIR”’lı Yıllardan, “GAZETECİLER TUTUKLANIR, KATLEDİLİR, GAZETELER KAPATILIR”‘lı Yıllara…
24 Temmuz 1908 yılında henüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan önce, Osmanlı Devleti zamanında II. Meşrutiyet’in ilanıyla Medyada Sansür kaldırıldı. Cumhuriyet Devleti kurulduktan sonra birçok devlet kurumunun yazılımları Osmanlıca olduğu için, devlet işleri zamanla değişiklikler yapılarak yeniden düzenlenip yürütüldüğünden, 1924 Anayasası tamamlanana kadar Osmanlının hazır işlevleriyle devam edildi. Türkiye’de birçok devlet kurumu Cumhuriyet tarihi öncesi kuruluşuyla yıl dönümü kutlamaları yapar. Örneğin; Türk Kızılay’ı 1868 yılında adı o zaman “KIZILHAÇ” olan kurumun devamıdır ve yıl dönümünü 1868 yılından başlayarak kabul edilip kutlanır. Mustafa Kemal; bu kararın üzerinde önemle durmuş, Devleti Aliye’yi esas almış, Osmanlı’nın SOYUNA DEĞİL! İşlevine sahip çıkarak, Türk Milleti kavramına da destek verecek şekilde aynı milletin devamı olan yeni devleti kurmuştur.
Milletin aynı kimlikle devam ettiğinin kanıtı olan gerekçeler arasında Osmanlı İşlevini önemle koruyarak, dikkatli yenilikler yaparak, Anadolu’yu 1919’da başlayarak gezip tüm milletler, ırklar ve mezheplerle anlaşmaya vararak yeni devleti kurmuş, işlevlerin aynının yeniliği olarak devam ettirmiştir. Kutlamaların böyle devam ettirilmesi de hassasiyetinin kanıtıdır.
Tek ve en önemli unsur ise; Teokratik Devlet şekli yerine Laik Devlet şeklinin getirilmesidir. Kısacası sadece devlet yönetiminde şeriat değil, artık her alanda her devlet kurumunda Cumhuriyet (LAİK Yönetim) vardır. Cumhuriyet demek demokrasi demektir…
Türkiye’yi birçok etkinliklerde birleştiren ve asla ayrıştırmayan tek sigortamız cumhuriyetçi yönetim ve yaşam şeklidir. Cumhuriyeti ve kazanımlarını korumalıyız. Cumhuriyetin zedelenmesi demek, Türkiye’nin bölünmesi demektir. Herkes bir tarafı tutar, taraflar kesimleri kendisine çeker, ayrıştırır ve bizi yok eder, bitirir! Mustafa Kemal, Devletimizin 6 İlkesinde Milliyetçiliği bile ayrı bir ilke olarak yapmış, hangi milletten olursa olsun devlet milliyetçisi olmamız gerektiğe kanaat getirmiş, ırklar üzerinden değil, devlet üzerinden milliyetçi olmayı vatandaşlık görevi saydırmıştır. Diğer 5 ilkeyle de devletin varlığını, bağımsızlığını ve bütünlüğünü garantiye almıştır. 1924 Anayasası bu 6 ilkeyi sağlama alacak şekilde değişmez maddelerle korunmuştu…
24 Temmuz aynı zamanda LOZAN ANTLAŞMASININ da yıl dönümüdür. 1923’te imzalanmıştır. Lozan’ın sınırlarını korumak vatandaşlık görevidir ve aksine çalışmak vatan hainliğidir.
Fakat 1946’da başlayan çok partili rejim aldatmacası ve Amerikan güdümlü dönemlerden sonra, 1980’de dış güçlerin ülkemizdeki güçlenen kollarıyla 1982 Anayasasını hazırladılar. Türkiye’yi yavaşça bölmeye hazırlayarak yasaları çıkaracak hükümetler varlığını ABD gebeliğiyle gittikçe güçlendirdi. Şimdilerde 1968 kuşağıyla başlayan işkenceler, ayrışmalar, tutuklamalar, 1978’de devam eden sindirmenin her kanlı hali ve 1990’lı yıllarda katledilerek öldürülen nice canlarla, nice hayati bedellerle oyunun sonuna geldiklerini anlıyorlar…
Devletimizin ayakta kalması Mustafa Kemal’in garantiye aldığı Vatan-Millet kavramına yine ihtiyacımız var. Benim için öncelik Ana Muhalefetin veya Muhalefetin koalisyonla iktidar olması değildir! Tüm Muhalefetin; 1982 Anayasası’nın açtığı yolları kapatacak, 1924’te sağlama alınan suç sayılan işleri yeniden yasalarla yapılandıracak bir iktidarı kurabilmeleridir. Bu iktidar da ancak devletin 6 ilkesini koruyan, cumhuriyeti yaşatacak olan bir parti veya koalisyonla olur…
Türkiye’de 1908’de Kaldırılan “Medyadaki SANSÜR” Yerini KATLİAMA Bıraktı!
Diyeceksiniz ki; “Sadede Gel”…
Efendim Türkiye’de Medyadaki SANSÜR DEVAM EDİYOR! Sadece KANLI-ÖLÜMLÜ bir şekil değiştirdi. 24 Temmuz’un medyada YAS olarak kutlanması lazım. Medya artık, İktidarların KATLETTİĞİ, cemaatlere peşkeş çektiği, sindirdiği, şerefi ve namusuyla oynandığı, haysiyetinin kırıldığı, boynunun büktürüldüğü, sesinin kıstırılıp, yazılarının kesilip, gazetelerinin kapatılıp, hükümetlerin yazılı basını haline getirilmiş YANDAŞ bir oyuncaktır. Görsel Medyada aynı şekildedir…
Oyuncak olmayanlar ise bizler gibi; devlet için hayati bedeller ödüyorlar. Bu gün her görüşün özel televizyonu var, bu durum eski anayasaya göre suçtur. Her kafadan bir ses çıkarsa zaten dış güçlerin içten bölmeyi başardığının kanıtı olarak açıkça fotoğrafta görülüyoruz. Yazılarımız kesiliyor, aynı düşünceden bildiğimiz gazeteciler iktidarın menfaatlerinden yararlanmak için şerefini satmış durumda… Hatta kendi gazetesinin yayınladığı, Web Sitesine attığı iktidar karşıtı yazılarımızı bile kısa zaman sonra bakıyoruz ki; kaldırılmışlar, yazdığımız siteler kapatılmışlar, acizliklerini bu şekilde de kanıtlıyorlar.
Sansür’ün adı şimdi YANDAŞ MEDYA!
4. KOLORDU demek; şimdi KATLEDİLEN GAZETECİ demek!
Türk Milletinin gözündeki o büyük 4. KOLORDU artık yok! 4. Kolordu Basın Mensupları Uğur MUMCULAR, katlediliyor. 4. Kolordunun yazarları, sunucuları, gazetecileri desteklenmiyor, tutuklu veya tutuksuz suçsuz yere yargılanıyoruz. 4. Kolordunun kalan askerleri bizler; ya dışarıda ya da içeride böyle en olgun zamanımız bekletilerek hayatlarımızla bedel ödüyoruz. Mahkeme koridorlarında aynı fikirden yürüdüğümüz avukatlar dahi yüzümüze bakmıyorlar. Ama aynı fikirden partilerde milletvekilliği listelerine girmek için AVUKATLAR emeklerimiz üzerinden köşe kapmaca oynuyorlar! Bizi satanlarda özel besleniyor, göbekleri çok şişti görmüyor musunuz? Hayatları parlıyor, eşlerinin yüzü parladı. Altlarında arabalar, çoluk çocukları fikirdaş belediyelerimizde masa başlarında, çok oturup bol maaş alıyorlar! Bol bol TUVALETE ÇALIŞAN YARATIKLAR! Hiç olmazsa gördüğünüzde tavır gösterip, iki ağır laf söyleyin de hak etmedikleri yerlerde oturduklarından utanmayı hatırlasınlar! Çünkü utanmıyorlar, bir b.. bilmedikleri gibi, utanmayı dahi bilmiyorlar…
Bu ülke ABD-İmralı-Cumhurbaşkanı Üçgeninin Esaretinden Kurtulmalıdır.
Bu Kurtuluşun Sesi, Nefesi, Silahı Türk Medyasıdır.
4.Kolordunun gücünü geri kazanması lazım. İçerideki gazetecilerin, aydınların, düşünürlerin geri çıkması, medyada hayatları öldürülen basın mensuplarına işlerinin geri verilmesi şarttır. Bizlerin basında desteklenmemiz şarttır. Zedelenen Cumhuriyet İşlevlerinin yeniden sağlamlaştırılması şarttır. TBMM’de TRT’nin TRT 3 Kanalından sürekli yayın yapan Meclis Yayın Programı Hükümet tarafından 11 yıl önce iptal edildi. Artık Muhalefet partilerinin gurup toplantılarını bile milletimiz seyredemiyor! Belli bir bölümü seyrettiriyorlar. Bunun adı resmen MECLİSTE DARBEDİR! Medyanın sesi, siyasi çözüm merkezine darbedir!
2002’den BERİ Kanunsuz YASALAR ile DEVLETE; HÜKÜMET TARAFINDAN DARBE YAPILIYOR!
Yasalara göre Başbakan olamayacaklar Başbakan oldu, Çankaya’ya Türban çıktı, Parti Başkanı Cumhurbaşkanı olamazdı şimdi oldu, parlamento kaldırılamazdı şimdi kaldırıldı, başkanlık sistemi gelemezdi, geldi!…
Bunlar 1982’den önce suçtu. Suçsuz yere hapse atılanlara “ERGENEKONCU-BALYOZCU” dediler. Suçlamalarda, “Darbe yapacaklardı, örgüt kurdular…” diyorlardı. Milletimiz hatırlasın; bunlar hükümete geldiğinde zaten sokaklarda bile milletimiz, “Türk Ordusu mutlaka darbe yapar, bu durumlar Cumhuriyete aykırıdır…” demiyor mudu? Özellikle Türban ve Çankaya tartışmalarını hatırlayın. Bu millet zaten yanlış kararlar yüzünden askerden darbe bekledi. Bu darbe Devletimizin bölünmez bütünlüğü ve bağımsızlı için beklendi. Şimdi devletin bu sağlam temelleri 19 yıldır darbe ile bir-bir yıkılıyor. DEVLETE Esas Darbe budur. % 49 ile baş olmak ise başarı değil, “Başarısızlığın Başarısıdır”, satın alınarak aldıkları menfaatçi toplama oy potansiyelidir…
Cumhuriyetçi Medyaya sahip çıkmak vatandaşlık görevidir. Mücadelemizi sansürün gerçekten kaldırıldığı yıllara kavuşmak için verelim, içerideki aydınlarımızın bir an önce çıkması, serbest kalması ve desteklenmesi için 24 Temmuz 1908 yılını herkese hatırlatalım. Nereden nereye geldik. İlerlemeden gericiliğe, özgürlükten esirliğe geçtik…
Cumhuriyetin Şerefli, Namuslu, Onurlu, Haysiyetli, Kalemini Satmayan, Devrimci, Milliyetçi, Devletçi Medyasına yeniden kavuşmak dileğiyle, ben 24 TEMMUZU 19 yıldır YAS OLARAK ANIYORUM…
24 Temmuz 1908; II. Meşrutiyet’te Anayasanın yeniden yürürlüğe girmesinden sonraki Gazetelerin, Gazeteciler tarafından SANSÜR MEMURLARINA verilmeden, gösterilmeden yayınlandığı gündür.
Gazetecilik tarihimizde 24 Temmuz 1908 bir başkaldırışın simgesidir. Bu nedenle 24 Temmuz; “Basın Bayramı” kabul edilmiştir. Tüm Basın Mensuplarının; Gazeteci, Yazar, Şair, Muhabir, Kameraman, Spiker, Sunucu, Editör, Koordinatör, Fotoğrafçı vb. Arkadaşlarımın, Köşe Yazarı Meslektaşlarımın Basın YASINI saygıyla anar, sağlıklı, başarılı, cumhuriyetçi rejimle basın hayatına yeniden devam edecekleri yarınların bir an önce gelmesini temenni ederim…
Beyhan BALABAN
Cumhuriyet’in KALEMİ