DOST ACI SÖYLERMİŞ…
Bir vesile ile gidebildiğim, görebildiğim Avrupa ülkelerindeki tarihi şehirleri gezerken rastladığım şehir meydanlarında hep memleketim Tarsus aklıma gelir. O meydanlarda gezen Dünya’nın dört bir yanından gelmiş insanları görünce kendimce kıyaslamalarda bulunur; “Biz de ne eksik ki?” diye düşünürken kıskançlık duygularımı frenleyemem genellikle…
SAHİ! TARSUS’TA NE EKSİK?
Tarsus’ta her şey var!.. Tarihimiz var, tarihi yapılarımızı var, mutfağımız var, yemeğimiz var, denizimiz var, plajımız var, güneşimiz var, yağmurumuz var, sıcağımız var, yeşilimiz var, köylerimiz var, vadilerimiz var, dağlarımız var, tepelerimiz var, şelâlemiz var, barajımız var, parklarımız var, doğal yaşam parkımız var, kafelerimiz var, restaurantlarımız var, demiryolumuz var, otoyollarımız var, hastanelerimiz var… Var da var!
PEKÂLÂ BAŞKA NEYİMİZ VAR?
Dünya’ya tanıtamadığımız bir tarihimiz var, koruyamadığımız ve korumadığımız tarihi yapılarımız var, içinde birçok ürünü başka yerlere kaptırdığımız bir mutfağımız var, toprağından yeterince yararlanamadığımız tarımımız var, yıllarca ayağımızın bile ıslanmadığı denizimiz var, kumunda dolaşamayıp yatıp güneşlenemediğimiz plajımız var, zevkine varamadığımız güneşimiz var, sokaklarımızı hala göl haline getiren yağmurumuz var, soğuk memleketlerden turist getiremediğimiz yalnızca bize ızdırap olan sıcağımız var, git gide kaybolmuş/kaybolan yeşilimiz var, şimdi adına mahalle dediğimiz ve zamanla şehirleşen köylerimiz var, piknik için nefes almak için her gittiğimizde pislik içinde bıraktığımız vadilerimiz-dağlarımız-tepelerimiz var, yine her geçen gün kirlenen ve yeterince yararlanamadığımız şelâlemiz var, plaj niyetine ve araba yıkama istasyonu olarak kullandığımız barajımız var, doğal güzelliklerini ve aslını bozup yapaylaştırdığımız ve bayağılaştırdığımız parkımız var, yalnızca yerli turizmi önemseyen ve gelebilecek turist konusunda neredeyse hiçbir hazırlığı olmayan tamamen iç turizme yönelik (yetişmiş sunum elemanı, amaca göre hazırlanmış yabancı dilde hazırlanmış menüsü v.s. olmayan) yemek salonlarımız var, hâlâ işleyişiyle ve yine tamamen yerli halka hitap edebilecek bir turistin apışıp kalacağı tamamen modernize edilmemiş bu yıl da zarar edildiğini açıklayan demiryolumuz ve nihayetinde çevre il ve ilçelerle bağlantımızı sağlamak için girdiğimizde ancak para ödeyerek çıkabildiğimiz otoyollarımız var…
Pardon! Daha da var olan şunları unutmuşum; bunların hepsinin farkında olup; yitirdiklerimize özlem duyan, ancak geçmişle övünen, “Bir zamanlar Tarsus’ta…” ya da “Eskiden, bizim zamanımızda…” diye söze başlayıp, maalesef sözün bugüne ya da geleceğe dair kısımlarına geldiğinde ise: “Aman…!” diyen bir Tarsuslu var.
Böylesine bir tarihin, elde kalan yapıların, yok olan mirasların, doğal güzelliklerin, çocuklarına, torunlarına kalacak zenginliğin farkında olmayan, zerre kadar umurunda olmadığını da bildiğim; dünyaya bakış açışı çoğu zaman “bugün yedim, karnım doydu!” şeklinde yaşayan bir halkımız var. Belli kişiler ve belli bir zümre haricinde, şehrimizin özünü bozmadan koruyarak geliştirilmesi yönünde hareket eden ve turizmle ilgili fikirler ve projelerle yerel yönetimi baskılayamayan bir Tarsus’umuz var. Sanırım Dünyanın neresinde olursa olsun, şehirleri en güzel şekilde süsleyen öğelerden bir tanesi ırmak ve kanallardır… İşte olanları koruyup, ıslah edip işlevsel konuma getiremediğimiz, ancak türlü bahanelerle neredeyse bir zamanlar şehrimizin akan damarları gibi olan fakat üstünü kapatıp geçtiğimiz ırmak ve kanallarımız var.
Yaşadığımız; bugünlere dek taşıdığımız kültürel zenginliklerimiz ve bunun yanında doğal olarak sahip olduğumuz bitkisel ve tarımsal zenginliğimize yeterince olmasa da dair yapılmamış ve ne zaman yapılacağı düşünülmeyen ulusal ve uluslararası festival ve şenliklerimiz var. Artık bunun ötesini de sizlere bırakıyorum.
Yazımın başlığını özellikle seçmiştim: DOST ACI SÖYLER!
Bir daha ki satırlarda buluşuncaya dek; dostça kalınız!
8 Mayıs 2021
Murat BAL