Ukrayna-Rusya Krizi Bir 3. Dünya Savaşına Dönüşebilir mi?
İçinde yaşadığımız şu bilgi, bilişim ve iletişim çağında dünyamız; insanlık tarihinin hiçbir döneminde bugüne kadar eşi ve benzeri görülmemiş olan çok büyük ve köklü değişimler geçirdi. Kimi düşünürlere göre dünyamız, camdan yapılmış şeffaf bir küreye dönüştü. Yani, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen küçücük bir olay, iletişim ve bilişim teknolojileri sayesinde anında tüm dünya ülkeleri ve insanlar tarafından öğrenilir ve hatta somut biçimde görülür hale geldi. Yine, kimi başka bilim ve düşün insanlarımıza göre ise dünyamız; küçücük küresel bir köy haline dönüştü. Nasıl ki, bir köyde herkes birbirini çok iyi tanır ve bir yerden bir başka yere çok kolaylıkla ulaşabilirse, dünyada da çok uzak coğrafyalarda yaşayan insanlar, internet, sosyal medya, sibernetik ve enformatik teknolojileri sayesinde sanal ortamlarda birbirlerini çok iyi tanıyabilir ve ulaşım teknolojileri sayesinde ise dünyanın herhangi bir yerinden bir başka yerine tıpkı bir köydeki gibi çok hızlı ve kolaylıkla ulaşabilir hale geldiler. Kısaca bahsettiğimiz teknolojik gelişmeler sonucunda küreselleşen günümüzün dünyasında yaşanan her olay, olduğu yerden aynı anda canlı canlı yayınlanır ve oturma odalarından yine canlı canlı izlenir oldu.
Dünyanın bu ve benzeri özellikleri nedeniyle günümüz insanları; haritadaki yerini bile gösteremedikleri, dünyanın en uzak noktasındaki önemsiz sayılabilecek doğa olaylarından, siyasi gelişmelerden, uluslararası ilişkilerden, bir terör olayından veya bir çatışmadan ve en önemlisi de kendileriyle uzaktan ve yakından hiçbir ilgisi olamayan herhangi bir savaştan çok yakından ve doğrudan doğruya etkilenmeye başladılar. Kısaca açıklamaya çalıştığımız bu süreç, birkaç gün önce yaşadığımız Ukrayna-Rusya krizinde de kendisini bir kez daha ve somut biçimde gösterdi. Önce Rusya Lideri Putin, Ukrayna’nın doğusunda yer alan Donbass bölgesindeki Donetsk ve Luhansk özerk bölgelerinde bağımsız cumhuriyet mücadelesi veren ayrılıkçıların ilan ettikleri bağımsız devletçikleri tanıyacağını ve bu yönetimleri korumak için de bölgeye asker çıkaracağını açıkladı. Tabii böyle bir açıklama, zaten uzunca bir süreden beri Kovid-19 Pandemisi, büyük zararlara yol açan doğa olayları, Suriye İç Savaşı, göçmenler sorunu, ekonomik bunalımlar ve çeşitli uluslararası gerginlik ve çatışmalarla ilgili iç karartan felaket haberleriyle her gün yeniden sarsılan dünya kamuoyunun gündemine adeta bir bomba gibi düştü. Tüm dünya ülkeleri, gözlerini ve dikkatlerini Ukrayna-Rusya krizi üzerine çevirdiler. ABD Başkanı Biden, Avrupa Birliği Liderleri ve NATO Yetkilileri birbiri ardına açıklamalar yaparak bu olaylara seyirci kalmayacaklarını ve gerekirse silahlı güç kullanarak Rusya’ya cevap vereceklerini bildirdiler. Çok kısa bir süre içerisinde bütün dünyada, sanki bir 3. Dünya Savaşı çıkacakmış gibi bir panik havası, iletişim karmaşası ve bilgi kirliliği oluştu. Savaş çıkar mı, çıkmaz mı tartışmalarını şimdilik, kısa bir süreliğine pas geçelim. Ve bu tip haberler nedeniyle yaşanan ekonomik ve sosyal süreci kısaca açıklamaya ve anlamaya çalışalım. Bilindiği gibi, savaş
haberleriyle birlikte önce her ülke ekonomisinin temel girdisi olan petrol ve doğalgaz fiyatları yükselişe geçmektedir. Bu yükseliş, altın fiyatlarının ve döviz kurlarının da artmasına neden olmaktadır. Hammadde ve girdi fiyatlarının artması, doğal olarak mal ve hizmet üretiminde maliyetlerin artması sonucunu doğurmaktadır. Uluslararası çekişmeler nedeniyle oluşan bu ekonomik ve sosyal döngü, ister istemez yaşanan olaylarla uzaktan ve yakından hiçbir ilgisi olmayan, kendi işinde gücündeki ortalama ve sade insanların günlük yaşamına zam, pahalılık, geçim sıkıntısı, hayat standartlarının düşmesi, yaşam kalitesinin bozulması ve yoksullaşma gibi sorunlar olarak yansımaktadır.
Nitekim, Ukrayna-Rusya krizi de günlük yaşantımıza aynen bu şekilde yansımış ve çok çeşitli yakınmalara neden olmuştur. Bu yakınma ve sorunlar, uzunca bir süre daha aynen böyle devam edecekmiş gibi görünmektedir. Şimdi geldiğimiz noktada, Ukrayna-Rusya krizine ilişkin yorumlarımız dolayısıyla daha önce yanıtlanmasını pas geçtiğimiz “3. Dünya Savaşı” çıkar mı, çıkmaz mı sorusunu yanıtlamaya çalışalım. Hemen baştan söylememiz gerekirse, öyle kimi rating ve sansasyonel haber peşinde koşan bir takım gayrı ciddi magazin gazetecisinin yaymaya çalıştığı gibi, yaşanan bu Ukrayna-Rusya krizi nedeniyle bir “3. Dünya Savaşı”nın çıkması olasılığı mevcut değildir. Çünkü Avrupa ülkelerinde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde daha önceki yıllarda yaşanmış olan I. ve II. Dünya savaşları, yalnız savaşa katılan ülkeler için değil, aynı zamanda tüm insanlık için de çok büyük bir yıkım ve felaket olmuştur. I. Dünya savaşında 4 Yıllık kısa bir sürede 36 Milyon insan yaşamını yitirmiştir. Bu yıkım yetmezmiş gibi bundan 20 Yıl sonra meydana gelen II. Dünya Savaşında ise 67 milyon insan ölmüş ve dünyanın çeşitli ülkelerinde, insanlığın o güne kadar oluşturduğu tüm şehirler, sanayi tesisleri, sanat eserleri, okullar, yollar, barajlar ve hastaneler yıkılmış ve yerle bir olmuştur. Bu savaşların neden olduğu insanlık dramları, toplumsal trajediler ve yaşanan acılar hala unutulmamıştır.
Bu nedenle, savaşın dehşetini ve yıkımlarını yaşayan ülkeler, yine aynı acıların yaşanmaması için kendi aralarında bazı
mekanizmalar geliştirmişlerdir. Birleşmiş Milletler bu amaçla kurulmuş ve aynı amaçla faaliyet gösteren uluslararası örgütler yaygınlaştırılmıştır. Devletlerin kendi aralarındaki sorunları barışçı yollarla çözebilmeleri için bir uluslararası hukuk oluşturulmuştur. Ayrıca nükleer silahlara sahip ABD ve Rusya gibi süper devletlerin ellerinde bulundurdukları nükleer silahların dünyayı yüzlerce kez yok edecek güce ulaşmış olması nedeniyle, dünyadaki süper güçler arasında bir “dehşet dengesi” oluşmuştur. Bu dehşet dengesi de bir dünya savaşı çıkması tehlikesi önünde çok ciddi ve önemli bir engel teşkil etmektedir. Günümüz dünyasında, bir dünya savaşı çıkması tehlikesi yok denecek kadar azalmıştır. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, savaş tehlikesi ortadan kalkmamıştır. Savaşlar; vahşi kapitalist sistemin en büyük ve en karlı yatırımları olan silah sanayinin varlık nedeni olmuştur. Dünyadaki en büyük yatırımlar silah sanayine yapılmaktadır. Dünyanın en karlı sektörü de yine silah sanayidir. Başta ABD olmak üzere, silah sanayine sahip olan ülkeler, çeşitli politikalar uygulayarak dünyadaki silahlanma yarışını özendirmektedirler.
Dünyadaki savaşlara bu ülkeler yön ve biçim vermektedirler. Bu nedenle, II. Dünya Savaşından sonra Avrupa’da ve gelişmiş batılı ülkelerin topraklarında herhangi bir savaş meydana gelmesine izin verilmemiştir. Düşük yoğunluklu savaş olarak tanımlanan günümüzün savaşları, az gelişmiş Afrika, Orta Doğu ve Asya ülkelerine doğru yönlendirilmiştir. Bu ülkelerde, bazı çıkar ve nüfuz bölgelerinin paylaşımı, din ve mezhep ayrımı gibi temellere ve çekişmelere dayalı düşük yoğunluklu savaşlar hiç bitmemiştir. 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise, bu coğrafyada; Çeçenistan-Gürcistan, Osetya-Abhazya ve Ermenistan-Azerbaycan savaşları gibi etnik ayrımcılık temeline dayalı düşük yoğunluklu savaşlar meydana gelmiştir. Dünya dengeleri aynı şekilde devam ettiği sürece aynı etnik ayrımcılık temeline dayalı savaşlar yapılmaya devam edecektir. Ukrayna’daki durum da işte bu çerçevede değerlendirilmelidir. Evet, savaşları engellemek amacıyla bir uluslararası hukuk geliştirilmiştir ama unutulmamalıdır ki uluslararası anlaşmazlıklarda hak, her zaman güçlünündür. ABD, uluslararası hukuka aykırı olarak Irak’ı ve Afganistan’ı bu gücüne dayanarak işgal etmiş, tüm dünya da bu işgalleri sadece izlemekle yetinmiştir. Ukrayna olayında da bu kez Rusya, ekonomik ve askeri gücüne güvenerek Donbass bölgesine asker çıkartarak de facto ilan etmiş yani, fiili bir durum yaratmıştır. Mevcut durumda, emperyalist yayılma politikalarına uygun hakimiyet alanları yaratarak Rusya’yı kuşatmak ve ekonomik, siyasi ve askeri olarak güçlenmesini engellemek isteyen ABD, Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO ittifakına dahil ederek bu amacını gerçekleştirmek istemiştir. Uluslararası ilişkilerde başarılı sonuçlar alabilmek için ulusal çıkarların her zaman göz önünde bulundurulması ve uluslararası güç dengesi hesaplarının çok iyi bir şekilde yapılması gerekir. Yaşadığımız Ukrayna-Rusya krizinde görünen odur ki, Rusya Devlet Başkanı Putin, bu uluslararası güç dengesi hesaplarını çok iyi bir şekilde yapmış ve Ukrayna’da yapacağı askeri harekata çok önceden planlı ve sistemli bir şekilde hazırlanarak ABD’nin ve AB’nin hamlelerini boşa çıkartmıştır. Ve bu krizdeki hamle üstünlüğünü ele geçirmiştir. Bundan sonraki aşamada Putin, ya daha önce Kırım’ı ilhak ettiği gibi Ukrayna’yı da ilhak edecek ya da Ukrayna’yı da Azerbaycan, Kırgızistan ve Ermenistan gibi Rusya Federasyonu’nun uslu ve uyumlu bir üyesi haline getirmeye çalışacaktır. Ukrayna-Rusya krizinin şimdiki aşamasının kazananı, Sun Tzu’nun “en değerli zafer, savaşılmadan kazanılan zaferdir” stratejisini başarıyla uygulayan Putin olmuştur. Görünen odur ki, bölgemizde yeni güç dengeleri oluşuncaya kadar mevcut kriz, inişli çıkışlı bir seyir izleyerek varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Celal TEZEL
Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi