FLAŞ HABER:
Ana Sayfa GÜNDEM, TARSUS TARİHİ 2 Mart 2022 206 Görüntüleme

Rusya-Ukrayna Savaşı Nedeniyle Yeni Bir Soğuk Savaş Dönemine mi Giriliyor?

Rusya-Ukrayna Savaşı Nedeniyle Yeni Bir Soğuk Savaş Dönemine mi Giriliyor?

Geçtiğimiz hafta, haber ajanslarının web sitelerine flaş haber olarak düşen ve televizyon kanallarının normal yayın akışlarını keserek “son dakika” notuyla verdikleri Rusya-Ukrayna savaşı; inişli çıkışlı bir seyir izleyerek 9. Gününü de geride bıraktı. Halen dünyanın çeşitli coğrafyalarında, Suudi Arabistan-Yemen Savaşı, Irak, Suriye, Libya ve Afganistan gibi ülkelerdeki düşük yoğunluklu bölgesel savaşlar devam ediyor ama, bu son savaş; başta ekonomik, siyasal, diplomatik ve ekolojik olmak üzere pek çok açılardan tüm dünya dengelerini derinden derine etkiledi ve sarstı. Çünkü Rusya-Ukrayna savaşı, bazı özellikleri itibariyle yayılma riski ve nükleer silahların kullanılması tehlikesini de taşıyordu. Bu nedenle tüm dünya ülkeleri bir kez daha, savaş canavarının soğuk nefesini enselerinde hissettiler. Tüm dünya halkları, büyük bir korkuya kapılarak savaşın korkunçluğu, acımasızlığı ve zalimliğiyle bir kez daha yüz yüze geldiler.

Tabii, savaşın başlamasıyla birlikte, taraflar ve muhataplar arasında aynı zamanda bir ekonomik, psikolojik, elektronik, sibernetik savaşlar gibi savaşlar ve özellikle de propaganda savaşı gibi savaşın çeşitli türlerinin de devreye sokulduğu görüldü. Bu gibi özellikleri nedeniyle savaş, neredeyse dünyanın bir numaralı gündem maddesi haline geldi. Savaşan ülkelerle yakın ilişkileri nedeniyle Türkiye kamuoyu da aynı gündemi çok yakından takip etmeye ve savaştan etkilenmeye başladı. Gazetelerin ilk sayfaları savaş haberleriyle doldu. Belli başlı televizyon kanalları neredeyse 7/24 savaş haberleri vermeye ve savaşa ilişkin haber ve tartışma programları hazırlayarak bunları yayınlamaya başladılar. Ülkemizde yayınlanan haber programları, savaşın gidişatına göre ortaya çıkan ve ağırlık kazanan savaşa ilişkin kimi kavramlar üzerinde yoğunlaştı. En başta, ülkemizin güvenliği açısından da çok büyük önem taşıyan Montrö Boğazlar Sözleşmesinin uygulanabilmesi için ivedilikle açıklığa kavuşturulması gereken savaş kavramı ve uluslararası hukuk açısından savaşın tanımı konuları üzerinde çeşitli tartışmalar yapıldı. Bununla birlikte, savaşan taraflardan Putin’in mi? Yoksa, Zelenski’nin mi haklı olduğu, savaşın ne zaman biteceği, nasıl bir evrim geçireceği, savaşı kimin kazanacağı, Rusya’ya uygulanan yaptırımların etkili olup olamayacağı, savaşın büyük bir dünya savaşına dönüşüp dönüşmeyeceği ve savaşın sonuçlarının ülkeleri ve dünya halklarını nasıl etkileyeceği sorularının da cevapları aranmaya başlandı. Bizler de bu çerçevede öncelikle hem genel olarak ve hem de uluslararası hukuk açısından savaş kavramını tanımlamaya çalışalım.

Başlangıçta hemen belirtmemiz gerekir ki, esasen savaş, tanımlanması güç, soyut ve karmaşık bir kavramdır. Bu nedenle ilgili bilim yazınında, savaş konusunu inceleyen kişilerin mesleklerine ve bakış açılarına göre değişen çok fazla sayıda savaş tanımlaması yapılmıştır. Bunların belli başlı birkaç tanesini şu şekilde belirtmemiz mümkündür. Örneğin, TDK Sözlüğünde savaş, “Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele” şeklinde tanımlanmaktadır. Dünyanın en büyük ve kapsamlı ansiklopedilerinden birisi olarak kabul edilen Ana Britannica Ansiklopedisinde ise savaş: “yaygın kullanımı itibariyle politik gruplar arasında belirli bir sürede ve yoğunlukta devam eden çatışma” biçiminde tanımlanmaktadır. Bazı yasal metinlerde; örneğin, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunun 3 ve 5. maddelerinde savaş: “Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askerî güç olmak üzere Devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir” şeklinde tanımlanmıştır. Bunlardan başka, bazı askerî düşünürlerin de savaşa ilişkin çeşitli tanımlama ve yaklaşımları mevcuttur.

Örneğin, M.Ö. 400 ve 320 yılları arasında yaşamış olan ünlü Çinli filozof Sun Tzu, “Savaş Sanatı” adlı eserinde, savaşı: “Yaşam ya da ölümle son bulan bir sahadır ve hayatta kalmaya veya mahvolmaya giden bir yoldur” şeklinde tanımlamıştır. Ve savaşa ilişkin olarak da en mükemmel zaferin muharebe etmeden savaşı kazanmak olduğu tespitini yapmıştır. Ünlü Prusyalı (Alman) Tuğgeneral Carl von Clausevitz ise, bugün artık klasikleşmiş olan “Savaş Üzerine” adlı eserinde savaşı; “siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır. Şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanım ve yaklaşımlara bakılarak Savaş kavramının belirleyici unsurlarını şu şekilde sıralamamız mümkündür:

1)Savaş kuvvet kullanma hâlidir.

2) Savaş düşmanca bir tutum ve eylem içerir.

3) Savaş hukuki bir durum yaratır.

4) Savaşın faili devlettir.

Sonuçta, bu temel unsurlar göz önünde bulundurularak yapılacak olan genel bir tanımlamayla savaşı: “Devletler veya devlet grupları tarafından, millî güç unsurlarının tamamının veya bir kısmının kullanılması suretiyle icra edilen ve taraflarca savaş niteliği olarak kabul edilen, kuvvet kullanılmasını içeren, düşmanca niyet ve eylemlerdir.” Şeklinde tanımlamamız olanaklıdır.

Uluslararası hukuk açısından ele alındığında ise savaş, bilimsel literatüründeki tanımlarından farklı bir anlam taşır. Buna göre savaş, karşılıklı cephelerde sıralanan askerlerin kendi aralarında topla, tüfekle yaptıkları sıcak çatışmalar değildir. Uluslararası hukuka göre savaş, aralarında çeşitli anlaşmazlıkları bulanan iki devlet arasında bir barış antlaşması yapılmamış olması halidir. Yani birbiriyle çeşitli konularda çekişmeli olan iki devlet arasında yapılmış olan bir barış antlaşması yoksa, bu iki devlet
savaş halinde sayılırlar. Cephelerdeki vuruşmalar, bu savaşın sıcak çatışmalara dönüşmüş halidir. Mevcut durumda Rusya ile Ukrayna arasında çeşitli çekişmeli konular vardır ve aralarında yapılmış olan bir barış antlaşması da yoktur. O halde Uluslararası hukuka göre mevcut durum tam bir savaş halidir. Bu durum uluslararası hukuk açısından Tartışmasızdır. Bu savaş hali aralarında bir barış antlaşması yapılıncaya kadar devam edecektir.

Putin’in mi? Yoksa, Zelenski’nin mi haklı olduğu sorusuna gelince; günümüzün savaşları, ülkelerin bağımsızlığına, egemenlik haklarına, toprak bütünlüğüne ve halklarına saygı duymamaktan kaynaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında savaşları haklı kılabilmek için akılcı, gerçekçi ve geçerli gerekçeler bulabilmek imkânsız denilebilecek kadar zordur. Mevcut Rusya-Ukrayna savaşına gelince; bu savaşta %100 haklı ve %100 haksız taraf yoktur. Haklılığın veya haksızlığın oranları vardır. %70 Zelenski haksız ise %30’da Putin’in haksız olduğu konular vardır. Savaşın ne zaman biteceği, nasıl bir evrim geçireceği konusundaki tartışmalar ise, en başta 1800’lü yıllarda Alman birliğini kan ve demir politikasına göre kuracağını söyleyen Ünlü Alman Şansölyesi, Demir Başbakan lakaplı Otto von Bismarck’ı anımsatmaktadır. Bismarck’ın savaş kuram ve yaklaşımlarına göre, bir savaş ne kadar iyi planlanırsa planlansın, bir kere başladıktan sonra, o savaşın kendi iç dinamiklerine göre nasıl gelişeceğini, kimleri içerisine alarak nasıl büyüyeceğini ve nasıl bir boyut kazanarak nerede ve nasıl biteceğini hiç kimse hesap edemez. Geçmişte yaşanan bütün savaşlarda olduğu gibi Rusya-Ukrayna savaşı da bir kez daha Bismarck’ın savaş kuram ve yaklaşımlarını haklı çıkarmaktadır. Bizim temennimiz savaşın mümkün olan en kısa sürede bitmesidir. Savaşı kim kazanır dersiniz? Kanımca bu tip savaşların kazananı olmaz. Bu savaşlardan silah üreticileri dışında herkes zarar görür.

Türkiye çok büyük bir olasılıkla savaş nedeniyle yaşanan bu ekonomik krizden ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan olumsuz etkilenecektir. Yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna savaşı bir kez daha somut olarak göstermiştir ki, günümüzde başını ABD’nin çektiği Batılı devletler ve NATO ülkeleri ile Rusya, Venezuela, Küba, İran, Çin ve Vietnam gibi ülkeler arasında ciddi bir kutuplaşma ve kamplaşma meydana gelmiştir. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle bu ülkeler ile ABD, Batılı devletler ve NATO ülkeleri arasındaki her türlü iletişim neredeyse kopma noktasına gelmiştir. Kamplaşan bu ülkeler arasına II. Dünya savaşından sonra olduğu gibi adeta demirden bir perde çekilmektedir. Sonsuza kadar süren savaş yoktur. Rusya-Ukrayna savaşı da bir şekilde mutlaka bitecektir. Ancak yaşanan kutuplaşmalar nedeniyle, dünyanın tıpkı 1950’li, 1960’lı yıllarda olduğu gibi bir soğuk savaş dönemine girmesi olasılığı çok yüksektir. Bu durumda hepimize düşen görev öncelikle ateşkes ve ardından da kalıcı bir barış için çalışmaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Kurucu Önderi Gazi Mustafa Kemal’in belirlediği “Yurtta sulh, cihanda sulh” hedefleri doğrultusunda devleti ve halkıyla birlikte tüm olanaklarını kullanarak barış için çalışmalı ve ülkemizi bölgemizdeki bir barış adası ve barışın simgesi haline getirmelidir.

Celal TEZEL

Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi