KADIN MÜCADELESİNİN DÖNEMİ YOKTUR -1-
Tarihimizi geriye dönük incelediğimiz zaman, Kadının toplum içerisinde sosyal hayatta, aile yaşantısında sadece ve sadece kendi varlıklarını kabul ettirmek için inanılmaz emek, çaba ve mücadele verdiğini görürüz. Bu mücadele her alandadır, hatta ve hatta!
Yetersiz kadın olarak, damgalanmamak için erkek çocuk doğurmak uğruna kadının yaptığı mücadeleyi, göz ardı etmek mümkün değildir. Günümüz Türkiye’sinde ise artık kadın olmanın tek mücadelesi var. O da hayatta kalmak. Bu günkü mecliste kadın temsiliyeti yüzde 17 değilde, yüzde 87 olsaydı, Bizler, hepimiz; her alanda, toplumsal ve yaşamsal haklarımızın, siyasi temsiliyetimizin kavgasını daha az vermiş olacaktık. Ve tüm kadınlar olarak bu eforumuzu daha farklı alanlarda keşiflerde, üretimde, dünyayı güzelleştirmekte kullanacaktık.
Tanzimat dönemi, 1839 ile 1876 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun 37 yıllık bir dönemini kapsamaktadır. Yenilikçi bir çok akımın gündeme geldiği Tanzimat döneminde Kadınlar kendi haklarını elde etmek için inanılmaz mücadele içerisine girmişlerdir. Dikkat çeken önemli bir konuyu paylaşmadan geçemeyeceğim. Rum, Ermeni, Müslüman Kadınların hepsinin ortak bir isteği vardı;
– Ailelerinin münasip gördüğü, sadece onların onayladığı erkekler ile evlenmek istemiyorlardı. Kendi seçtikleri, sevdikleri erkekler ile evlenmek istiyorlardı.
Bu istek ırk, dil, din ayırmıyordu. Ortak payda Kadın Olmaktı. Osmanlı’nın son döneminde Kadın Hareketi, Osmanlı edebiyatının içinden doğdu. Kadınlar ellerine kalemi alarak yazmaya başladılar. Yazdıklarını daha çok kadına ulaştırmayı hedefledikleri için Feminist hareketler öncülüğünde, Kadınlar dergi çıkarmaya karar verdi.
İlk dergi Kypseli (Petek), Rum Kadınlar tarafından 1845 yılında çıkarılmıştır.
İkinci dergi Gitar, Ermeni Kadınlar tarafından 1862 yılında çıkarılmıştır.
1886 yılında ise, Müslüman Kadınlar, Şükufezar (Çiçek Bahçesi) Dergisini çıkarmışlardır.
Bu dergiler çok önemliydi. Anadolu’dan kadınlar yazdıkları mektuplar ile düşüncelerini, yaşadıklarını anlatıyorlardı. Ve bu dergiler aracılığı ile daha çok kadına ulaşıyorlardı. Dergi çıkarmak ile başlayan mücadele, Kadın derneklerinin kurulması ile devam etmiştir. Osmanlı’nın son dönemi kurulan İLK Kadın Derneği olan Şevkati – Nisan 1889 yılında kurulmuştur. Amacı ailesiz kalmış kız çocuklarına destek vermek ve yardımlaşmaktı.
1889 yılında Emirgan’da dünyaya gelen Nezihe Muhiddin eğitimli bir ailenin çocuğu olarak iyi ve özgür bir ortamda büyümüştür. İyi bir eğitim almıştır. Fransızca ve Farsça biliyordu. 19 yaşında Muhlis Etem Bey ile evlendi. Çorum’a gittiler.
Nezihe Muhiddin, Çorum’da kadınların kendisi ile hiç konuşmadığını fark etti. Bu durum çok fazla dikkatini çekmişti. Kendi kendine;
– Bu kadınların hepsi sağır ve dilsiz olabilir mi? diye düşündü. Durumun nedenini daha sonra öğrendi. Yeni gelinlerin konuşması yasakmış. Hatta otuz yıl sesi hiç duyulmamış gelinler bile varmış…
2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Nezihe Muhiddin ve eşi İstanbul’a döndüler. Bu yıllarda Nezihe Muhiddin çok aktifti. Yazmaya başlamış, 1911 yılında kız okullarının açılması söz konusu olunca, sınavlara girerek Kız İdadi Mektebinde Fen Dersi öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştır. Aynı okulda Halide Edip de tarih öğretmeni olarak görev alıyordu. İyi ve varlıklı bir ailenin kızı, evlenmiş, aile düzenini kurmuş bir kadın. O yıllarda yaşamını, çok güzel idame ettirecek, imkanları olan bir kadın. Babasının ve eşinin imtiyazlarından kaynaklanan saygın bir kadın.
Peki hangi nedenden dolayı tüm hayatı boyunca kadın hakları için mücadele etmiş, uğraşmış, çabalamış, yeri gelmiş aşağılanmış, ihanete uğramış, yalnızlığa itilmiş ve yok sayılmış? Ve hangi neden bir kadını ölünceye kadar mücadele etmeye yemin ettirir?
Nezihe Muhiddin azimli, inatçı, kararlı, güçlü , akıllı, eğitimli, sorumluluk sahibi, öngörülü bir kadın ve insandı. Kendisi ile birlikte tüm kadınların ev içinde, hayatta savaşta her türlü mücadeleyi verip. Toplum içerisinde, siyasette hiç bir hakka sahip olmamasını kabul etmedi. Nezihe Muhiddin ve O’nun gibi düşünen, yaşayan hisseden kadınlar, Kadınların önce insan adledilmelerini, sivil ve sosyal yaşama katılabilmelerini, kadınların eğitimindeki kısıtların tamamıyla kaldırılması ve mesleklere girebilmelerini, erkeklerle eşit düzeyde yurttaşlar olmalarını isterler.
İşte bu nedenlerden dolayı Nezihe Muhiddin yaşamı boyunca, Kadının Eşit Olma mücadelesinden asla vazgeçmez. kadın toplantıları ve çalışmalarında Nezihe MUHİDDİN; “Biz kadınların siyasi haklarını elde etmeye dayalı ideallerimizden, davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Bizim yaşamımız buna yetmez ise, hiç olmazsa bizden sonra gelenler için ortalığı temizlemiş oluruz. Davamızın zaferi için ölünceye kadar çalışacağız” diyordu.
1911 yılında başlayan Trablusgarp Savaşı ile Osmanlı kesintisiz savaş dönemine girmiştir. Eğitimli, mücadeleci kadınlar, savaş döneminde Hilali Ahmer de çalışmaya başlamışlardır. Türk Kadınının Memleket Aşkı Çok özeldi, çok önemliydi, çok değerliydi.
Milli Mücadele dönemi, Kadın haklarının en çok konuşulduğu dönemdi. Erkekler Cephelerdeydi. Ancak kadınlar yeri geldi cephede silahlı mücadelede, yeri geldi cephe arkasında savaşa ve yaşamaya dair her türlü üretimde canla başla çalıştılar. Kadınlar Harpde, Cephede, Cephe gerisinde erkeklerden bir an bile ayrı kalmadılar. Kim diyebilir, “Milli mücadelede kadınlar erkeklere göre daha az iş yaptı” diye…
Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda da aynı Milli Mücadelede olduğu gibi kadınlar Mecliste de, yaşamın her alanında da aktif görev almak istediler. Nezihe Muhiddin bir kadın olarak kendine biçilen rollerle yetinmeyen, kendi rolüne kendisinin karar vermek istediği bir isimdir. Bugün eğer Kadın Mücadelesinde “ben de varım” diyen kadınlar var ise, Nezihe Muhiddin’in mücadelesini öğrenmeli ve içselleştirmelidirler.
Gülbin DAL
KADININ SESİ Koordinatörü