KADIN OLMAK
Kadın olmak her zaman zordur. Kadınların sorumlulukları her gün artarak çoğalır. Kadın çoğu zaman çevresini düşünmekten kendini unutur. İsteklerini, hayallerini yıllarca bastırır. Onun asıl görevi, ailesini ve çevresini düşünmektir.
Evli, çok çocuklu, hele bir de bedenen ya da psikolojik sıkıntılı çocuğu olan kadının işi daha da zordur. Bu kadınların özel psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Yakınlarının da biraz daha duyarlı olması ihtiyaç duyduğunda da yakınlarının zor olsa da hemen yardıma koşmaları gerekir. Evladın da olsa daima bir hastaya bakmak tüm zamanını onunla geçirmek, evin diğer işlerine koşuşturmak yüke hep yük ekler ki bu da o kişiyi çok yıpratır ve çabuk çöktürür.
Her kadın, çocuklarına can verir. Yuvasının düzeni, huzuru için canla başla koşturur. Hele çalışan kadın için aileden de destek alamıyorsa hem çalışmak hem yuvasının yükünü sırtlanmak çok zordur. Ailede kimse tek kendi rahatını düşünmemeli, görevler eşit olmasa da tüm aile fertlerine dağıtılmalı…
Azınlık da olsa da bazı kadınlar şanslı oluyor. İşe gitse de evdeki çocuklara anne veya kayınvalide bakar, yemekleri yapar, temizlikçi de hafta sonu gelir… Bu düzende işe gitmek dinlenmeye gitmek gibi… Hele iş yeri pozisyonu rahat ve iş arkadaşları da kafasına göre ise işte bu kadına çalışmak evde kalmaktan daha lüks olmaz mı? Evin günlük curcunası bile kadını yıpratmaz mı? Evde durduğun her saat iş yapmak istedin mi iş bitmez! Ömür biter iş bitmez.
Bir de evde hiç yardımcısı olmayanlar vardır. İş yeri sorunları, evin sorumluluğu, çocukların sorumluluğu kadını çok yıpratır. Hele nöbet usulü çalışan kadının gecesi gündüze karışmıştır. İşi ve evi arasında mekik dokuyan, koşuşturan kadınların dinlenmeye, eğlenmeye fırsatı olmaz. İşte hastane ortamında çalışan, 24 saat nöbet tutan bir hemşire düşünün… O kadın, işten çıkıp evine geldi mi çocuklar, ütü, temizlik ve evin düzeni kadının yüküne yük ekler. Bir de stresli iş yeri, anlayışsız iş arkadaşları kadını canından bezdirmez mi? Bu kadın ne kadar becerikli olsa da ne kadar sabırlı olsa da ne kadar eli çabuk, marifetli olsa da belli bir zaman sonrası bu kadında bedenen ve ruhen arızalar çıkmaz mı? Peki kendine ne kadar faydası olacaktır?
Kadının bin bir görevi vardır. Kadın olmak kolay değildir. Hele Türk toplumunda bu görev biraz daha ağır değil mi?
Kadın veya kız evladı, baba evinde ev işi ve yemek yapar; okur, çeyiz hazırlar, kardeşlerine bakar, evde hasta ya da yatalak babaanne, anneanne gibi yaşlı ve bakıma muhtaç varsa onlara da yardımcı olur, anne veya babanın yükünü paylaşır. Evlense çocuk yapar, yuvasının düzenine emek verir. Evlattır, ailesi yardım isterse elinden geleni yapar, gelindir kayın validesine üstüne düşen görevi yapar, çalışansa iş yeri yükünü omuzlar, komşunun ihtiyacı oldu mu yardıma koşar yani görev görevi doğurur ve bazen yirmi dört saat kadına yetmez…
Kadınlarımız her şeyi herkesi düşünür, bir kendini unutur. Doğuştan anaç ruhlu olan kadınlarımız, bir de çok duygusal ve çevresine çok duyarlı ise psikolojik yönden de kadın daha çabuk çöker.
Küçük bir azınlık hariç… Bunlarsa: “Her şey den önce ben, ben kimin umurundayım, kim bana ne yaptı ki…” der sırf kendilerini düşünürler. Çok bencil olmak, hep ben, tek ben demek hiç hoş değil tabii ki! Hayatta çok zor olsa da her şey de olduğu gibi dengeli olmak lazım doğru olan bu değil mi?
İnsanın kendini tanıması, anlaması, yetiştirmesi, iş sahibi olması ve hayata karşı dik durabilmesi –insanoğlunun ortalama ömrünü 60 – 70 yaş arası varsayarsak- yaklaşık 30 yaşını buluyor. Kendini ve hayatı tanıması öyle kolay olmuyor işte. Hesapsız geçen zamana dur demekse imkânsız.
Yaş elliye vardı mı için giden ömre yanar. “Ben kendim için ne yaptım, kendime hiç de değer vermemişim, değer verdiklerim, ömür verdiklerim hani neredeler? Geçen ömrümün kaçta kaçını kendim için harcadım…” der ve yanan yüreğin közüne oturur. Bir de başlayan kronik hastalıklar, mesleki hastalıklar ve şanssızlıklar daha da içimizi yakmaz mı?
Kadını kadın yapan acaba bu zor görevler mi? Ailedeki her birey gücü doğrultusunda sorumluluk alsa sorunlar ne olursa olsun aza iner ve hayat yaşanır olmaz mı? Ailedeki görevlerin çoğunu kadına yüklemek hem kadını daha çabuk yıpratır hem onu mutsuz eder hem de her anlamda adaletli olmak bireyler arası ilişkilerin sağlıklı ve ömürlü olmasını sağlar.
Özellikle anneye duyarsız evlatların annelerin yıllarca sorgulamadan çektikleri yükü düşünmeleri gerek. Kadın olmanın, anne olmanın sorumluluğunu bilmeleri lazım ve ailedeki herkesin kadının yükünü gönüllü paylaşmaları lazım. Böylelikle üç günlük dünyada onlar da kadınlarımızın daha huzurlu daha mutlu ve daha enerjik olmalarına katkıda bulunurlar. Su gibi çabuk akan zamana yenilmeden, pişmanlık duymadan herkes kendini sorgulamalı sonra vicdan azabıyla uğraşmadan kadınları düşünmeli ve onun yükünü gönüllü paylaşmalı ki gerek aile içinde gerek aile dışında huzur ve mutluluk yüreklere tahtını kursun.
07.10.2022
Fatma ÖZGER BİLGİÇ