FLAŞ HABER:

Celal TEZEL Yazdı: 82. Kuruluş Yıldönümünde Köy Enstitüleri

82. Kuruluş Yıldönümünde Köy Enstitüleri

Cumhuriyet Döneminin özgün ve örnek bir öğretmen yetiştirme modeli olarak tasarlanmış olan Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 Tarihinde kurulmuştur. Demek ki, kuruluşunun üzerinden tamı tamına 82 yıl geçmiştir. Köy Enstitüleri, 1940 yılında kurulup eğitim-öğretim faaliyetlerine başladıktan kısa bir süre sonra, özellikle ülkemizdeki toprak ağaları, gerici güçler ve bazı aymazlar tarafından bir takım önyargılarla, yalan yanlış yakıştırmalarla ve tamamen yanlı ve taraflı suçlamalarla çeşitli eleştirilere konu olmaya ve hedef olarak gösterilmeye başlanmıştır. Bu baskılara dayanamayan dönemin CHP iktidarınca 1946 yılında müfredatı ve işlevleri değiştirilerek özünden saptırılmıştır. Daha sonra 1950 Yılında yapılan seçimlerden sonra iş başına gelen dönemin DP iktidarı tarafından 1954 yılında tamamen kapatılmıştır.

Bu hesaba göre Köy Enstitüleri eğitim-öğretim faaliyetlerini topu topu 14 yıl boyunca sürdürebilmişlerdir. Ancak Köy Enstitüleri, faaliyette bulundukları bu 14 yıl içerisinde öylesine olağanüstü nitelikte bir öğretmen yetiştirme modeli oluşturmuşlardır ki, bu başarılı model, Türk Eğitim Tarihinde çok derin izler bırakmıştır. Bu nedenledir ki Köy Enstitüleri, kuruluşlarının üzerinden 82 Yıl geçmesine rağmen ülkemizdeki gerçek eğitimciler, cumhuriyetçi aydınlar, ilerici yurtseverler ve bilimsel ve laik eğitim yanlısı demokrat yurttaşlar tarafından hiçbir zaman unutulmamıştır. Her kuruluş yıldönümünde anıla anıla bugün için artık bir eğitim efsanesine dönüşmüştür. Bu efsane sözcüğü, övgü olsun, laf olsun diye söylenmiş süslü bir yakıştırma değildir. Eğitim Bilimleri açısından bakıldığında açıkça görülür ki Köy Enstitüleri, gerçekten de eşi ve benzeri bulunmayan, özgün bir eğitim efsanesidir.

Bu model, kurucu kadroları tarafından siyasi ve ideolojik bir tercih olarak değil, o günün koşullarında ağır eğitim sorunlarının bir an önce çözülebilmesi ve ekonomik kalkınmanın hızla gerçekleştirilebilmesi için zorunlu olarak seçilmiştir. 1923 Yılında Cumhuriyet ilan edildiğinde toplumun büyük bir kısmı eğitim ve öğretimden yoksun bulunuyordu. 1923 istatistiklerine göre, ülkedeki okur-yazar oranı yüzde 9’du. Bu oran, kadınlar arasında binde 4’e düşüyordu. Bu çağ dışı durumdan bir an önce kurtulabilmek için eğitim-öğretim alanında çok hızlı devrimlerin ve köklü dönüşümlerin yapılması gerekiyordu. Eğitim-öğretimle ilgili ilk olarak 1924 yılında Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu çıkartılmıştır. 1928 yılında yeni harflerin kabul edilmesiyle önemli bir aşamaya ulaşılmıştır. Okuma yazma oranını arttırmak için yurt genelinde Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisiyle Millet Mektepleri açılmıştır. Buralarda okuma yazma bilmeyen yetişkinlere eğitim verilmiştir. Her ne kadar başarılı bir uygulama olsa da Millet Mektepleri ile cumhuriyet bilincine sahip kuşaklar yetiştirmenin olanaksızlığı göz önüne alınarak, yeni eğitim sistemi için kimi arayışlara girilmiştir. Bu bağlamda 1936 yılında açılmış olan “Eğitmen Kursları” Köy Enstitülerinin açılması için bir esin kaynağı olmuştur. Köy çocuklarını çok nitelikli bir eğitimden sonra üstün becerili, özverili, adanmış, çevresinin önderi, çok yönlü ve çok meslekli öğretmenler olarak yetiştirmeyi ve daha sonra bu öğretmenleri tekrar köye göndermek suretiyle; önce düşüncelerde köklü bir değişim başlatmayı ve köyün ve köylünün kalkınma sorununu, köyü en iyi tanıyıp bilenler eliyle gerçekleştirmeyi amaçlayan Köy Enstitüleri yasa tasarısı, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından hazırlanmıştır.

Köy Enstitüleri resmi olarak 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasa ile kurulmuştur. Enstitüler, köy öğretmeni ve köye faydalı olacak meslek mensuplarını yetiştirmek amacıyla, tarıma elverişli arazisi bulunan yerlerde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açılmıştır. Öğrenim süresi en az 5 yıl olan enstitülere, tam devreli köy ilkokullarını bitirmiş olan sağlıklı ve yetenekli köy çocukları seçilerek alınmışlardır. İşte Köy Enstitülerinin önemi, özgünlüğü ve üstünlüğü bu noktada ortaya çıkmıştır. Çünkü Köy Enstitüleri, yalnızca eğitim kurumları değil, “hiçlikten üretmek”, “üretim içinde eğitim, eğitim içinde üretim” ve “yaparak ve yaşayarak öğrenme” ilkelerini temel alan, bilinçli, kendine güvenen, eşitlikçi bir yaşam felsefesini benimseyen bireyler yetiştiren, eğitim faaliyeti yanında toplumsal kalkınmayı da hedefleyen daha üst düzey kurumsal kültüre ve kimliğe sahip öğretim ve üretim özdekleri haline gelmişlerdir. Kuramsal eğitimin uygulamalı eğitimle desteklendiği, kolektif üretim modelinin benimsendiği, evrensel olan bilgilerin yanı sıra bulunduğu yere özgü olanın da öğretildiği ve yöreye özel üretimlerin yapıldığı özgün ortamlar haline dönüşmüşlerdir. Köy Enstitüleri açıldığında bunlara okul binaları, ders araç ve gereçleri ve diğer ihtiyaçları için yeterli bütçe verilememiştir. Bu okullara, yalnızca Hazine arazileri tahsis edilmiştir. Okul yöneticileri, öğretmenler ve öğrenciler bozkırdaki bu yerlerde kendi okul binalarını ve kendi ders araç ve gereçlerini kendileri yapmışlardır. Kendi tarlalarında kendileri tarımsal üretimde bulunarak, kendi ekonomik kaynaklarını, parasal olanaklarını ve kendi bütçe imkanlarını kendileri yaratmışlardır. O günün zorlu koşullarında hem kendi ihtiyaçlarını yeterli düzeyde kendileri sağlamışlar ve hem de yakın çevrelerine örnek ve yardımcı da olabilmişlerdir.

Dünyada, yaparak ve yaşayarak öğrenme yöntem ve tekniklerini uygulayarak, üretim içinde eğitim ve eğitim içinde üretim yapmak yoluyla kendi kendisini hiçlikten üreten ikinci bir eğitim kurumu ve öğretmen yetiştirme modeli yoktur. Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmeler, başta Köy Enstitüleriyle özdeşleşmiş olan mandolin olmak üzere, en az bir müzik aletini çalmayı ve demircilik, marangozluk, tuğlacılık ve kiremitçilik, duvarcılık ve sıvacılık, ayakkabı yapımı, terzilik ve kızlar için biçki, dikiş, nakış, örücülük ve dokumacılık gibi sanatlardan en az ikisini öğreniyorlardı. Bu anlamda; enstitülerde yalnız temel dersler değil, yaşama ilişkin tüm konular da bir bütünlük içinde işleniyordu. Öğrenciler, güçlü bir tarih eğitimi, tarım, el işi ve zanaat dersleri alarak yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı. Bunun yanı sıra dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak, konserler vererek dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Köy Enstitülü öğretmenler bu değerleri köye ve köylüye taşıyorlardı. Böylelikle başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyeti kuran kadro tarafından gerçekleştirilmiş olan eğitim devrimlerinin ve Türk aydınlanma hareketlerinin hayata geçirilmesini sağlıyorlardı. Köy Enstitülerinden 16 bin civarında öğretmen mezun olmuştur. Bu öğretmenler, o günün koşullarında çok büyük bir noksanı tamamlamışlar ve çok büyük bir ihtiyacı gidermişlerdir. Aralarından pek çok bilim ve düşün insanı, romancı, şair ve ressam gibi sanatçılar ve parlak aydınlar yetişmiştir. Esasen Türk öğretmen yetiştirme düzeni, tarihin her döneminde yetersiz kalmış ve çeşitli yönleriyle eleştiri konusu yapılmıştır. En vahimi de günümüzdeki öğretmen nitelikleri ve atanamayan öğretmenler sorunudur. Geçmişteki göz kamaştıran başarılı bir örnek olması nedeniyle, zaman zaman Köy Enstitüleri yeniden ihya edilebilir mi? Sorusu tartışmaya açılmaktadır. Geçen zaman içinde eğitim, bilim ve teknolojideki gelişmeler baş döndürücü bir hızla artmıştır. Ülkenin, toplumun, köyün ve köylünün ihtiyaç ve talepleri farklılaşmıştır. Bu nedenle Köy Enstitüleri geçmişteki aynı yapılarıyla yeniden ihya edilemez. Edilse bile bir işlev yerine getiremez. Ancak aynı eğitim felsefesi, aynı eğitim yöntem ve teknikleri ve aynı iş içinde üretim için demokratik eğitim anlayışını temel alan, bugünün ihtiyaç ve koşullarına göre yenilenmiş Köy Enstitüleri Modeline benzer şekildeki bir öğretmen yetiştirme sistemine elbette ki her zaman büyük bir gereksinim duyulmaktadır.

Köy Enstitülerinin 82. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla başta bu özgün efsanenin yaratılması için ortam ve olanak sağlayan Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dr. Reşit Galip, Saffet Arıkan ve Hasan Ali Yücel gibi Milli Eğitim Bakanlarını, Başöğretmen İsmail Hakkı Tonguç’u, tüm Köy Enstitülü öğretmenleri ve Köy Enstitüsü ideal ve amaçlarına gönül vermiş olan tüm eğitim emekçilerini bir kez daha içtenlikle anıyorum. Aziz hatıraları ve mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.

Celal TEZEL

Emekli Üniversite Uzman Öğretim Üyesi