İNTİHAR OLAYLARININ SOSYO-EKONOMİK NEDENLERİ
Türkiye kamuoyu, hayli uzun sayılabilecek bir zamandan beri, toplumu gerçekten de bunaltan ekonomik sorunlarla uğraşıyor. O kadar ki, 7’den 77’ye hepimiz; yalnızca ekonomiye odaklanmış durumdayız. Adeta at gözlüğü takmışçasına, sağımıza solumuza bakmadan aynı yolda yürümeye devam ediyoruz. Varsa yoksa ekonomi. Ekonomiyle yatıyor, ekonomiyle kalkıyoruz. Evet, bu durumu yadırgamıyoruz. Haklı olarak hepimiz, günümüzün dünyasında ekonomik faaliyetlerin temel faaliyetler olduğunun bilinciyle davranmaya ve yaşamaya çalışıyoruz. Ancak içerisinde yaşadığımız dünya ve sürdürmeye çalıştığımız yaşam da yalnızca ekonomiden ibaret değildir.
Şöyle bir etrafımıza bakacak olursak hem genel olarak dünyamızda evrensel nitelikte nice dönüşümler ve hem de ülkemizde doğal, sosyolojik, sosyal psikolojik ve daha başka nice nice toplumsal olaylar meydana gelmektedir. Bizler toplum olarak çoğunlukla bu olay ve gelişmeleri ıskalıyoruz. Ya da es geçiyoruz. Ancak ateş düştüğü yeri yakarcasına canımızı yakan bir olay meydana geldiğinde; hemen bu olayın acısıyla irkiliyoruz. İşte, geçtiğimiz hafta da yine böyle oldu. Haber ajanslarının internet sitelerine ardı ardına intihar olayları düşmeye başladı. Televizyon haberlerinde önce Tıp Fakültesi Öğrencisi Enes Kara’nın yaşamına son vermeden önce; kendisini intihara götüren nedenlere ilişkin olarak yakınlarına ve topluma bir ileti vermek amacıyla hazırladığı videoyu izledik. Video içeriğinde yer alan dehşet verici bilgilerden etkilendik ve sarsıldık.
Daha bu haberin sarsıcı etkileri dağılmadan, 16 yaşında intihar ederek yaşamına son veren Bahadır Odabaşı’nın yürekleri dağlayan dramına tanık olduk. Bu haberin hemen ardından ekranlara yansıyan haber ve görüntülerden; 28 yaşındaki Eskişehirli Kahveci Özgür Pehlivan’ın, bankalardan, esnaf kredi kooperatifinden ve türlü yerlerden aldığı kredi ve borçları çevirememesi nedeniyle bunalıma düşerek yaşamına son verdiğini öğrendik. Tıpkı bundan öncekiler gibi yine bu haberlerin de üzerinden dakikalar geçmeden, izleri ve üzerimizdeki hüzünlü etkileri bile silinmeden, Muğla’nın Marmaris ilçesinden ekranlarımıza yansıyan, zabıta ekiplerinin boş arazideki kömür çuvallarını alması konusunda uyardığı 63 yaşındaki seyyar kömürcü Süleyman Ekici’nin, üzerine benzin dökerek kendini yakması haberlerine ilişkin tüyler ürperten, korkunç ve vicdanları sızlatan görüntü ve çığlıkların acısıyla deyim yerindeyse adeta yandık ve kavrulduk. Tabii bütün bunlar, ülkemizdeki ne ilk intihar olaylarıdır. Ne de son intihar olayları olacaktır. Bundan öncekilerde olduğu gibi, bundan sonra da intihar olayları meydana gelmeye devam edecektir. Ancak, çeşitli kaynaklardan öğrendiğimize göre, Türkiye’de intihar olayı oranları hızla yükselmektedir.
Ve ne yazık ki TÜRKİYE’NİN, DÜNYADA İNTİHAR OLAYLARININ EN ÇOK ARTTIĞI ÜLKELER ARASINDA BİRİNCİ SIRAYA ÇIKTIĞI SÖYLENMEKTEDİR. Elbette ki bu durumun çok çeşitli nedenleri vardır. İntihar olayları öyle görüldüğü gibi bir insanın kendi yaşamına kendi elleriyle son vermesi gibi basit, tek boyutlu ve tek nedene bağlı bir olay değildir. Çok çeşitli nedenlere bağlı, çok boyutlu ve çok karmaşık bir olaydır. Bu özellikleri nedeniyle intihar olaylarını anlamak ve önlemeye çalışmak hayli zor bir iştir. Ülkemizde kamuoyu, intihar olaylarına karşı oldukça garip ve hayli çelişkili bir tutum takınmaktadır.
Günümüzdeki gibi dramatik intihar olayları ilk duyulduğunda; kamuoyu birdenbire büyük bir duyarlılıkla bu intihar olaylarıyla çalkalanmakta ve ayağa kalkmakta; ancak birkaç gün geçtikten sonra bu intihar olayları hemen unutulmakta, sanki hiçbir şey olmamış, her şey güllük gülistanlıkmış gibi kamuoyu tekrar eski gündemine dönmektedir. Bu ilgisizlik ikinci bir intihar olayına kadar aynı şekilde sürmektedir. Bu nedenle ülkemizde, intihar olaylarının en azından oransal olarak azaltılabilmesi için etkin ve kalıcı çözüm çalışmaları yapılamamaktadır. İntihar olaylarına karşı gerçek mi, yoksa yapmacık mı olduğu pek fazla belli olmayan üzüntülü bir tavır takınılmakta; ancak herhangi bir somut girişimde bulunmadan intihar olayları adeta öylece seyredilmektedir. İşin bundan daha da acı bir diğer yanı ise, devletin bu işler için görevlendirdiği yetkililerin, kurum ve kuruluşların intihar olaylarının nedenleri, engellenmesi ve sonuçlarıyla ilgili herhangi bir çalışma yapmamış olmalarıdır.
TÜRKİYE’NİN HER KONUDAKİ İSTATİSTİK VERİLERİNİ SAĞLAMAKLA GÖREVLİ OLAN TÜİK BİLE, İNTİHARLARLA İLGİLİ SON VERİLERİNİ 2018 YILINDA AÇIKLAMIŞ, NEDENİNİ BİLMEDİĞİMİZ BİR ŞEKİLDE 2018’DEN SONRA ÜLKEMİZDE MEYDANA GELEN İNTİHAR OLAYLARINA İLİŞKİN HERHANGİ BİR İSTATİSTİKİ VERİ PAYLAŞMAMIŞTIR. TÜİK’in vakit geçirmeden intihar istatistiklerini yayınlamasının konunun boyutlarını anlamamız ve üzerinde çeşitli bilimsel araştırmalar yapabilmemiz açısından çok büyük yararları olacaktır. Sonuçta intihar olayları, canlı doğasıyla ilgili olaylardır. İntiharların tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlığın var olmasıyla birlikte intihar olayları da görülmeye başlanmıştır. Sırlarla dolu gizemli bir olay olması nedeniyle tarihin her döneminde ilgi çekmiş, toplumu etkilemiş ve insanları üzerinde düşünmeye sevk etmiştir. Çeşitli düşünürler, intiharı çeşitli biçimlerde tanımlamışlardır. İntiharın tanımını yapmak aslında pek basit bir iş değildir.
Kimilerine göre intihar, kendini öldüren insanın eylemidir. Sosyoloji biliminin kurucu babaları arasında sayılan ve intihar konusundaki ilk ayrıntılı bilimsel araştırma olarak kabul edilen “İNTİHAR” kitabını yazmış olan Fransız Sosyolog Emil Durkheim intiharı; “ölüme götüreceğini bilerek, girişilen olumsuz bir eylemin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak meydana getirdiği ölümdür.” Şeklinde tanımlamıştır. Durkheim’a göre intihar olayları daha çok ekonomik kriz ve toplumsal çöküntü dönemlerinde, toplumu bir arada tutan kuralların çözüldüğü toplumsal anomi (kuralsızlık) ve toplumsal yabancılaşma dönemlerinde ortaya çıkmaktadır.
İŞTE, ÜLKEMİZDE SON YILLARDA GERÇEKLEŞEN İNTİHAR OLAYLARININ ARTMASININ EN ÖNEMLİ NEDENİ, HÂLİHAZIRDA YAŞANMAKTA OLAN EKONOMİK KRİZİN GİDEREK DAHA DA DERİNLEŞMESİ, TOPLUMSAL ANOMİ (KURALSIZLIK) VE TOPLUMSAL YABANCILAŞMA OLGUSUNUN İSE SANILANDAN ÇOK DAHA FAZLA YAYGINLIK KAZANMASIDIR. KÖKLÜ, CİDDİ VE KURUMSAL ÖNLEMLER ALINMADIĞI TAKDİRDE; BU İNTİHAR OLAYLARI, KAÇINILMAZ OLARAK ARTMAYA DEVAM EDECEKTİR. Bu tespit bir kehanet değildir. Bilimsel bir öngörüdür. Çünkü “Görünen köy kılavuz istememektedir.” İntiharlar konusu, psikiyatristlerin, sosyologların, psikologların ve sosyal hizmet uzmanlarının araştırma ve inceleme konusudur. ANCAK BİZİM AÇIMIZDAN KESİN OLAN SOMUT BİR TÜRKİYE OLGUSU VARDIR Kİ; O DA, 2018 YILI TÜİK VERİLERİNE GÖRE HER GÜN ORTALAMA OLARAK 9 YURTTAŞIMIZIN İNTİHAR EDEREK YAŞAMINA SON VERİYOR OLMASI GERÇEĞİDİR. Günümüzde bu sayılar, ne yazık ki giderek daha da artmaktadır. İntihar olayı, herkesin, hepimizin başına gelebilecek bir olaydır. Bu konuda hiç kimsenin benim başıma gelmez diye hiçbir garantisi yoktur.
YAPILAN BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR GÖSTERMİŞTİR Kİ, İNTİHAR GİRİŞİMLERİ TAMAMEN YOK EDİLEMEZ. ANCAK KONUNUN ÜZERİNDE CİDDİYETLE DURULUR, KURUMSAL VE ETKİLİ ÖNLEMLER ALINIRSA; İNTİHAR OLAYLARI KABUL EDİLEBİLİR ASGARİ DÜZEYLERE İNDİRİLEBİLİR. Bunu sağlamak için de en başta devletin yetkili organları olmak üzere tüm ilgili ve yetkililerin; tam bir duyarlılıkla ve sorumluluk bilinciyle hareket ederek intiharlara karşı gereken etkin mücadele sistemlerini oluşturmaları gerekmektedir.
Celal TEZEL
Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi